Tam 13 yıl önce babam ile rakılarımızı içip dertleştikten sonra yataklarımıza geçmiştik. Rüyamda deprem olduğunu gördüm. O zaman kadar büyük bir depremi hiç yaşamadığım için merak ediyordum. Birden uyandım demek böyle oluyormuş dedim kalkıp soğuk bir su içtim kimsenin başına gelmemesini diledim. Lavaboya gidip yüzümü yıkarken birden sallanmaya başladık. Hala uyanamadım mı yoksa diye kendime tokat atmaya çalışırken dengemi kaybedip düştüm. Bir yandan sarhoş mu oldum diye düşünürken babamı uyandırmaya çalışıyordum. Babam herzamanki umursamazlığıyla yok deprem filan olmuyor sarhoş oldun sen derken mutfaktaki tabak çanakların sesine uyandı. Birbirimize bakıp “iyi ama ne yapacağız” dedik. Kendimizce güvenli yerde bekleyip depremin durmasını bekledik. Giyinip elimize fenerleri cep telefonumuzu alıp sokağa indik. bir kaç dakika içinde önce elektrikler kesildi, sonra cep telefonları çalışmaz oldu. Bir polis memuru ışıldağımızı almadan önce o saatte canlı yayın yapan Radyo Marmara’yı bulmuştuk. Spiker durmadan yardım istiyordu çevre illerde dinleyen varsa İstanbul’da taştaş üzerinde kalmadığından bahsediyordu. Polis ışıldağı elimizden aldı. Sabaha kadar uyumayıp yoğurtçu parkında sabahladık. Herkes birilerinden haber almaya çalışıyordu. Sabah olup işe gittiğimizde depremin etkilerini anladık. İzmit çevresinde 21 arkadaşımı kaybettim. Bazı arkadaşlarım ailesini ya da büyük bölümünü kaybetti.O dönemlerde televizyonlarda hemen hergün deprem profesörlerinin tartışmaları vardı. Hatta Kandilli rasathanesinin web sitesi en çok ziyaret edilen ikinci site olmuştu.
Sonra komplo teorileri üretirken bir yandan depremzedelere yardımlar toplayıp ulaştırmak için çalıştık. Üzerinden biraz zaman geçti bu belirli yerlere deprem konteynerleri yerleştirildi. Zorunlu deprem sigortası üretildi. Konteyneler bir süre sonra kaldırıldı. Çatlakların üzerleri sıvanarak evler yeniden satışa çıkarıldı. Depremde en güvenli yerler belirlenerek toplu konutlar yapıldı rant sağlandı. Deprem sigortaların paralarıyla duble yollar yapıldı. Herkesin beklediği İstanbul depremi için kentsel dönüşüm zırvalığının dışında hiçbirşey yapılmadı. Hatta Olası depremde çadırların kurulacağı bölgelerin imara açıldığını öğrendik. Yine de sesimiz çıkmadı.
Henüz Van depreminin yaralarını sar-a-madan başımıza gelen en büyük depremden hala ders alıp birşeyler yapamadık. En küçük yağmurda bile yollarımız tıkanıyor. İkinci Boğaz Köprüsündeki çalışma nedeni ile yollarımız tıkalı. Trafiğe sözüm ona çözüm olarak sunulan Metrobüs hattında en ufak sorunda binlerce İstanbul’lu yolda kalıyor. Şu anda bir deprem olsa İstanbul’un bir ucundan diğer ucuna geçmek neredeyse imkansız olacak. Bütün bunların planlarını yapmakla sorumlu kişiler İstanbul’un dört bir yanına lale ekmekle meşgul. Bu ülke kendi insanlarının kanı ile beslenmeye devam ediyor.